Ruhi Su Dostlar Korosu’nda Ablammmmm ve Biz Seyirciler :)
Dün akşam (3 Ocak 2025), Barış Manço Kültür Merkezi’nde ablamın da korist olarak yer aldığı Ruhi Su Dostlar Korosu’nun konseri vardı. Maile, hatta, eş, dost, akraba izlemeye gittik. Salonun büyük bir kısmını bizim grup kapladı desem yanlış söylemiş olmam, yandaki karede görünüyor zaten manzara 🙂 Efendim, hepimiz çok sesli koronun müptelası değiliz, hatta aşinalığımız da bir konseri dinlemeye gidecek gibi değildi ama ablam Sevda Tağ’ın sayesinde dün akşam korodan nasiplendik. Kulağımızın pası gitti ve güzel bir zaman geçirdik. 1975 yılında Ruhi Su tarafından kurulan koro, o zamandan bu zaman değişmeyen çizgisiyle çalışmalarına (belirli dönemlerde kesintiye uğrasa da) devam ediyor.
Dün akşamki koroda bir kaç nokta dikkatimi çekti, onlara kısaca değinmek istedim. Öncelikle müziğin olduğu bir aileye doğdum, türküler hep evimizde dinlenirdi. Ayrıca, bağlama, gitar, yan flüt, mey evdeki en temel müzik aletleriydi. Sonra yeğenlerimle birlikte piyano dahil oldu. Kısacası müzik konusunda eyleyen değil de dinleyen kısmında bir geçmişim oldu ailem sayesinde. İşte sadece buradan hareketle çok sesli korodaki ahenge, renge ve uyuma büyük hayranlık duydum dün akşam. Kolay gibi görünen ama hiç kolay olmayan bir iş yapıyorlar. Bir diğer konu; neredeyse hiçbir müzik aleti yokken de sanki 50 tane orkestra kendilerine eşlik ediyormuş gibi bir duygu kapladı içimi ve salonu. Sadece bağlama vardı ve o da özellikle sololarda epey geride durup söyleyene alan açtı. Yine de her solistten sanki birkaç ses birden çıkıyor ve o sesler aynı zamanda müzik aletine dönüşüyordu. Sahiden benim açımdan ilginç bir deneyimdi. Son derece profesyonel, disiplinli ve uyumlu bir ekibi izlemek son derece güzeldi. Yanımda kızım oturuyordu ve mesela bir solistte birkaç kez “Anne çok güzel söylüyor, lütfen çeker misin, anne ya, baksana ne güzel söylüyor” dedi. Çıkışta da yanına gidip kendisine söylemiş zaten sesini beğendiğini 🙂 13 yaşa da bu duyguyu veren bir koro vardı yani karşımızda.
Koroya bizi yakın kılan, izlemek için yollara düşüren en temel mesele ise ablamın (Sevda Tağ) korist olarak yer alması oldu. Her Pazar neredeyse 5 saat süren provalardan oldukça mutlu ayrılan ablam için bu alan sanki bir şifa yeriydi. Onları sahnede izlerken de bunu düşündüm, hani çok klasik olacak ama “Müzik ruhun gıdasıdır” deniliyor ya, sanırım ablama da en temel besin oldu bu koro. Belki de o nedenle onun heyecanı, telaşı hepimizi sardı. İzleyenler arasında iş yerinden çalışma arkadaşları, ailesi, arkadaşları, teyzesi, annesinin öğretmeni, hatta kızının rehber öğretmeni bile vardı. Hepimizi birada tutan ortak payda ablam ve onun vasıtasıyla geldiğimiz konser oldu.
Konser öncesinde tanıştığım Şef Refik Köksal ablam için “O bizim canımız” dedi. Ben de “Bizim de canımız, o nedenle burdayız” dedim. Salon küçük, seyirci fazla, kalbimiz küçük ama içine aldıklarımızın çok olduğu bir konser gecesiydi ve bu gecede en büyük emek Şef Köksal’a aitti şüphesiz. Koroyu motive etmek, herkesi sarıp sarmalamak ve tüm sesleri takip edebilmek ayrı bir yetenek gerektiriyor ve sadece sıradan bir dinleyici olarak “hayranlıkla” izlememiz gösteriyor ki, bu kolay bir başarı değil. Tam da bu nedenle o emeğe, çabaya, yaşama sevincine ve türküleri gelecek kuşaklara aktarma gayretine ayrıca saygı duyduğumu belirtmek isterim. Şimdiye kadar pek çok konser veren koro her yıl yeni kişileri kendisine dahil ediyor. Dolayısıyla her yıl yenilenen de bir ekip aynı zamanda. Yeni sesleri ortak duyguya dahil etmek, o duyguda birleşmek bence hayatı daha anlamlı kılan telaşlardan. O telaşta dinleyici olarak yer almak güzel bir deneyimdi.
Biraz kişisel olacak ama olsun, bu blog biraz da bu değil mi yani, bir çeşit günlük, bir çeşit anı defteri gibi. Hem herkesi topluca görebilmek, hem de özelde “Çiçek annem ve Ender abiyi” kareye almak, ilk göz ağrımız Meriç’le gülmek, bana takılması, büyüdüğünü sohbetlerinde dinlemek keyifliydi. Cadı kızlarım Armin ve İlya’nın ilk genç kızlık halleri, kıkırdamaları da hayatıma neşe elbette.
Son olarak; birbirinin üzüntüsünde üzülen, neşesinde neşelenen insanlar var ve onlar çok özeller. Yaşanan olumsuzluklara karşı insana omuz veren, güçlendiren, dinlendiren, destekleyen yanları, yani dayanışma duygusunu yaşatanlar onlar ve iyi ki varlar. Kan bağı değil gönül bağıyla bağlı olduklarımız onlar ve bu bence çok daha kıymetli bir şey. Türküler de öyleydi, sözleriyle, hissettirdikleriyle, birleştirici yanlarıyla yüzyıllardır insanların acılarına ortak olan, aşklarını anlattıkları bir araç oldu topluma. İşte o türkülerin profesyonel ellerde, amatör ruh ile yeni formatlarda can bulması, duygunun aslında pek de değişmediğini gösteriyor. Mesela Aman Alim adlı Karadeniz parçasını söyleyen solisti dinlerden “Kocaman bir duygu, ince ve zarif bir ses” diye not düştüm kendime. İnsana dair olana bu kadar narin bir ifade nasıl olabilir diyorsunuz dinlerken. İşte galiba sahiden müziğin insana iyi gelen yanı tam da içimizde gizli kalan ve gündelik hayatın içinde sertleştiğini, yok olduğunu sandığımız o duyguyu güzelce temizleyip gün ışığına çıkarmasıdır. İnciyi bulup çıkarmak gibi. İstiridyesinde gizli kalan her duyguyu ustalıkla ortaya çıkarak herkese, elbette bu gecede emeği geçenlere de sonsuz teşekkürler… Sayenizde hayattan bir güzel zaman dilimi kaldı bize.
Not: Ruhi Su Dostlar Korosu’nun yakın zamanda iki konseri daha var, sosyal medya hesaplarını takip edebilirsiniz.
Son Yorumlar