11 senenin ardından :)
Zaman su gibi akıyor diyorlar ya, işte öyle sahiden. 2009 yılında ilk kez birleşen ellerimiz Ankara’nın soğuğunda Kale’ye çıkma hevesimiz ve daha nicesi var o ilk günde. Yakın dostlar bilir ve epey eğleniriz bunu anlatırken, kendimize anı olsun diye yazayım yine buraya; ilk kez el ele Kale’ye çıkıp da gün batımını izlemeye niyetlenmiştik. Heyecan, şaşkınlık ve garip bir uçarılık var elbette bizimle. Lafı uzatmayayım, Kale’ye çıkıp da o soğukta epey oturup manzara bize bahane, bizdeki haller şahane iken bir şey fark ettik epey sonra. Gün batmıyordu, bu işte bir tuhaflık vardı sanki; evet evet şaşkın çift olarak güneşi arkamıza alıp da kendi dünyamıza daldığımız için güneş sırtımıza bakarak kendi kendine batmıştı 🙂
Hatırladıkça gülerim o hallerimize. Sonrasında daha ilk günden itibaren “Saadet seninle evleneceğim” cümlesinde aslında evlenme teklifi değil niyeti saklıydı hep Emrahcık beyde. Dediği gibi de oldu ve aradan yıllar akıp gitti. İlk çıkmaya başladığımız günün yıldönümünde de nişanlandık. Hepsi birbirinden tuhaf bir dizi olay eşlik etti bize bu süreçte. Bazıları hoş bir anı olarak kaldı, bazıları olmasaydı diye ders çıkarttıklarımızdan. Gelelim küçük cadıya; bunun hep esprisini yaparım. İlk çocukta Londra’ya giden Emrah efendi (bakınız bir üstte Emrahcık bey iken şimdi nasıl da efendi oldu kendileri), ikinci çocukta Bitlis’e gitti. Hasbelkader üçüncüsünü yapıyorum desem Afrika taraflarında bir yer bulacak araştırma için kendileri, hiç şüphem yok 🙂
Şakası bir yana, acısı ve tatlısı da bir yana, geriye şu üstteki iki kare kalıyor elimde. Birkaç gündür bakıp duruyorum onlara. İlkinde Sapanca Gölü’nü almışız arkamıza, muhtemelen yeni nişanlıyız. Üstüne bu bizim birarada çekilmiş ilk karemiz. Gençmişiz de galiba, ya da ikinci kare bunu göstermese hiç değişmemişiz diyeceğiz ama değil. Fotoğraflar gerçeği söylüyor işte; ikinci kare de beraber çekildiğimiz son kare. Evdeyiz, iki çocukluyuz. Elimizde anne ve babalar için kitaplar. Masamız ve sandalyelerimiz dünyanın en güzel masası ve sandalyeleri. Onlar bizim Küçük Cadı’dan Şakir Efendi’ye kalanlar. En sevdiğim şeylerden birisi de o masayı çekip hep beraber (masanın birleştiriciliğinde) vakit geçirmek. Oğlaktı kızım ve ona bakınca oğlakların hareketi ve sevimliliği beliriyordu gözümde. Şakir Efendi gelince bunu oğlağa benzetmek pek olmadı gibi. Daha hareketli ve asla ele avuca gelmeyen ama yine sevimli (burada galiba kargaya yavrusu şahin görünüyor) bir başka canlı var aklımda. Sincap gibi aynı, hani cevizin peşine koşar koşar da kalbinin sesini uzaktan da olsa duyarsın ya; işte öyle bizim ufaklık da.
Gelelim kıssadan hisse kısmına; hiçbir şey için genellemeler yapılamayacağını yaşam öğretiyor. O nedenle ben aradan geçen yılları baz alıp da evlilik üzerine konuşacak değilim. Her çift kendi tarafından deneyimliyor zaten orasını. Benim özelime gelince de; niye birkaç gündür bu resme bakıyorum bilmiyorum. 2009-2020 arasına ne çok şey sığmış meğer. Dilekte bulunayım o zaman; hepimiz için geride kalanlardan çok daha güzel günler, anılar oluşsun önümüzdeki yıllarda. Ama en önemlisi civcivlerimizin, sevdiklerimizin sağlığı ve neşesinde geçsin bundan sonraki her dakika.
Son Yorumlar